Evren sonsuz, sınırsız bir enerji. Ne boyutları ne sınırları ne yolları belirgin. Eğimli, kıvrımlı, düz belki de. Her boyut farklı bir kırılımın aynası ya da. Bir çok fikir yürütülebilir. Fizikçiler tarafından bir kısmı ispat edilebilir. Ancak bir noktadan ibaret olan bizlerin, bir noktası olan beyin hücrelerimizin sonsuz bir evreni algılama düzeyi ne kadar gerçekçi, ne kadar tüme dair olurki. Yaşadığımız dünyanın dışındaki uzay hacmine bağlı evren kadar bir de içsel bir evren söz konusu. İçsel evrenimizde milyonlarca hücre, atom, çekirdek… Moleküllerin evreni… İç içe girmiş boyutlar. Kendi bedenimizin Tanrısı olan ruhlarımız. Ruhlarımızın tamamının Tanrısı olan inançlarımız… Bazen insanda, çiçekte, havada Tanrı’yı bulmak, Tanrı’nın her yerde olduğu söylemini yaşatıyor. Kimimiz için bir ispat niteliğinde. İçsel Tanrımızın, herşeyin tamamına ait olmasının kabullenişi. Kabullenmek isteyen ve resme inananlara. Evrenin olağanüstü olduğu kesin. Kelimelerle ifade edilemeyecek mükemmellikte bir sanat eseri. Bu sanat eserinin çeşitli renkleriyiz.

                Bu sanat eserinin bir tek noktası iken tüm resim gibi davranan egolarımızla başedebiliyor muyuz? Egolarımız Tanrının bir parçası olan ruhumuzun tümden kopması nedeni ile mi hırçın? Tanrı parçacığı Higs Bozonunu düşünelim. Fizikçilerin anlattığı dilde açıklanacak olursa “Standart Model içindeki kuvvet taşıyıcı ayar bozonları kısa erimli doğaları sebebi ile kütleli olmak zorunda olması sebebi ile Higgs spin’i 0 (sıfır) olan kompleks bir alandır. Bu iki yüksüz, iki de yüklü parçacığa karşılık gelir. Higgs potansiyeli Kendiliğinden Simetri Kırılması dolayısıyla bir vakum beklenen değerine VBD sahip olur. Aynı zamanda sözü geçen 4 parçacıktan sadece bir tanesi kalır. VBD, SU(2)_L ayar alanın 3 tane ayar parçacığına kütle verir. Bu 3 ayar parçacığı $W^{\pm}$ ve Z^0 bozonlarıdır.” Ne kadar teknik değil mi? Peki bizim anlamamız gereken nedir? Higgs bozonu dediğimiz Tanrı parçacığı olarak adlandırdığımı en küçük parçada bozonlar,iki yüklü iki yüksüz parçacığa karşılık geliyor. Parçacığı ne oluşturuyor?Hiç bir zaman o ana maddeye ulaşamıyoruz. En temel maddenin bile parçacıkları oluyor. Sonsuza uzanan bir döngü bu. Hacimsiz, kütlesiz, birbirini yansıtan görsellere dayalı sonsuz bir ayna kırılımı gibi. Her öz başka bir özün aynası. Öz tamama denk geliyor ve belki de ana maddeye indikçe tüme varmaya çalışıyoruzdur.

                Bu kadar sonsuz, sınırsız bir varoluşta minik noktacıklar olarak birbirimize verdiğimiz zararları düşününce gülümsememek elde değil. Mesela egolarımız ve hırslarımızla yönettiğimiz hayatları incelediğimizde nesillerdir gücü elde tutan o köklü ailelerin yüzyıllar süren genetik hırsının aktarıldığı DNA’ların ve yaşam parçasının bir bölümünün kahramanı olduk diyelim. Sayamadığımız paralar, gidip göremediğimiz ülkelerin hazinelerini elde ettik, tanımadığımız bebekleri giydiren markalar, tanımadığımız hastaların tedavilerinde kullanılan ilaçları yapan şirketlerin patronları, petrol şirketlerinin ulaşılamaz sahipleri, prens veya veliahtlardan biri. Ya da adını tüm dünyanın hakim olmadığı bir ülkenin kimsenin bilmediği bir köyünde çıplak ayak doğan, dünyada tek varlığı bedeni olan biri olduk. Hangimizin mutlu yaşayacağını kim bilebilir. Her şey sona erdiğinde neden olduğumuz her damla göz yaşının Tanrı parçacağına yüklediği bir anının ruhumuzu oluşturan enerjiyi o yüksüz parçacığa sıkıştırmayacağını kim bilebilir. Benliğimiz bu kadar önemli mi sizce varlığımız evrene hizmet etmediği sürece. O sonsuz döngüde içten bir gönül birliği ile manyetik bir ağ oluşturup kendini unutmadığın sürece. Gökyüzüne bakıp Tanrı Parçacağına varamadığın sürece. Önemli mi bu kadar “ben”li duygular? Parçası olduğumuz yozlaşmalar, ruhumuzun akıp gittiği oyunlar arasında stres ve varolma savaşları gerekli mi? Kendi Tanrımızla başbaşa kaldığımızda vicdani sesimiz ile varlığını duyuran Tanrımızdan özür diliyor muyuz? Ders alıyor muyuz? Kendimize hak bilecek kadar ruhlarımızı hiçleştiriyor muyuz? Var mıyız, yok muyuz bu kadar kendimizsek. Hayatlarımızın özü “iyi”den yana. Evren “iyi”nin özütü. “İyi” oldukça genişliyor evren ve kötü oldukça içe bükülüyor. Genişlemek için “iyi” ye ulaşmalıyız. Şimdi sakince Tanrı’ya fıkra anlatıp onu güldürmekten ve kendinizi evrenin şahaneliği önünde küçük düşürmekten vazgeçin. Yavaşça söyleyin ; “Ben iyiliğe hizmet eden bir Tanrı parçacığıyım”!

dfbdf4r44