Ben Eylül’ü konuşmak istiyordum.
Gözlerine bakmadan sarhoş olmayı, içimdeki bin aşkla kavrulan aşığı artık bire tamamlamayı. Sırlarımı açmayı düşünüyordum. Gönül yaralarımı gösterip, korkularımdan bahsedecektim. Sen de bana “seni kimse üzemez artık diyecektin”.
Öyle sarhoş olmak isteyecektim ki… Olacaktım da. Gözlerini içecektim, kanımda akacaktı bakışların. Ayılamayacaktım çünkü baktıkça kanıma akacaktın. Dağların dumanı aralanacaktı. Sen gelmiş olacaktın içime. Vaktimiz varken ışıklarda kalıp, ışık açacaktı içimiz. Ben yangın, Eylül yangın… Tutuşacaktı zaman. Zaman sen kalacaktı yüreğim sen atarken. Zamanda bu kez kayma olmayacaktı. Ben seni umarken, sen başka aşkların yarım kalan umutsuzluğunu düşlemeyecektin. Başlangıcı sonuna bağlaç heyecanlara kapatacaktın yüzünü. Zaman bu sefer dosdoğru akacaktı. Biz birbirimize dosdoğru olacaktık. Yarın yarın gibi, dünler eski bir evren, sevgimiz an olacaktı. Rüzgarda huzur olacaktı. Nefeste huzur… Göğsünde dünya olacaktı. Ben o dünyaya uyanacaktım her sabah.
Sevda türkülerinden birine vurulmayacaktım. Sen gönlüme tökezleyecek, yarınlarıma düşecektin. Künyelerini gömecektik vurulup gidenlerin. Vuranlardan kaçıp savrulmayacaktık artık. El ele bir mücadelede hep bahar olacaktık birbirimize. Can alıcı bakacaktık ruhumuz sonsuzlukla kucaklarken birbirini.
Erken mi geldim? Onca şey arasında…
Geç mi kaldın ki bilemedim.
Ben yine de vaktinde orda olmanı umacaktım.
Çünkü ben seninle Eylülü konuşacaktım.