Hava yağmurlu bir süredir. Kış geliyor. Gazetede okudum. Depresyon mevsimiymiş kış. İnsanlar güneş görmeyince depresyona giriyormuş. Özellikle kadınları etkiliyormuş depresyon. Ve özellikle de eğitimli, gelir düzeyi yüksek olan kadınları… Haberin gerçeklik payını bilemiyorum ancak ilginç bir tespit gibi geldi bana. Etrafımdaki güçlü kadınları düşündüm. Çoğu yönetici, iş hayatında oldukça başarılı, kariyerli, bakımlı, güzel, alımlı, bir çok sosyal imkana sahip kadınlar. Etrafım bu muhteşem insanlarla çevrili. Bir kısmı gerçekten mutsuz, üzgün. Haklılar da aslında. Güçlü durmaya çalıştıkça sanki üstesinden gelmek zorunda veya zorluğu hakediyormuş gibi zalim olabiliyor hayat. Zalim hayat… Zalim, istediği mutluluğu, aşkı, huzuru vermeyen zalim ve sefil hayat. Yalnızlıklarla boğuştuğumuz hayat… Zorluklarla boğuştuğumuz mücadelelerle dolu dişli ve yılgın hayatımız… Hadi zalim hayatın başka bir yüzünü görelim kızlar!

Birleşmiş Milletler’in çalışmalarına göre, dünya üzerinde 116 milyon ilkokulu bitiremeyen kız çocuğu var. Dünya üzerinde yaşayan 250 milyon kadın 15 yaşının altında evlenmiş durumda. Dünya üzerinde okuma yazma bilmeyen 774 milyon kişinin üçte ikisi kadın. Dünya üzerinde 66 milyon kız çocuğu okula gidemiyor. Gelişmekte olan ülkelerde her yıl 16 milyon genç kız doğum yapıyor. 15-19 yaş arasındaki kızların ölüm nedenleri arasında birinci sırada gebelik ya da doğum sırasında oluşan sorunlar yer alıyor. Gelişmekte olan ülkelerde yedi kızdan biri 15 yaşından önce evleniyor. 18 yaşına gelmeden evlenenlerin oranı ise %38. Eğer dünyadaki bütün anneler ilkokul mezunu olsaydı anne ölümleri üçte iki oranında azalırdı. Eğer hiçbir şey değişmezse 2020’ye kadar 142 milyon çocuk evliliği gerçekleşecek. Dünya Bankası’nın 100 ülkeyi kapsayan araştırmasına göre, ortaöğretime devam eden kız çocuklarının oranını %1 artırmak o ülkede kişi başına düşen milli gelir oranını %0,3 yukarı çekiyor. Annenin okulda geçirdiği her bir yıl bebek ölümlerini %5-10 arasında azaltıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de kadınların %26’sı reşit olmadan evleniyor. 18 yaşından erken evlenen kadınların yüzde 48’i şiddete maruz kalıyor. Lise bitirenlerde şiddet görme oranı yüzde 27’ye, üniversite bitirenlerde yüzde 20’ye düşüyor. Türkiye genelinde kadınların yüzde 31’i eğitime devam etmelerinin engellendiğini söylüyor, kırsala gittiğimizde rakam yüzde 40’a çıkıyor.

Sizce hayat kime zalim? Biz belki de bir başkasının hayalini kuramadığı haklara sahibiz. Peki imkanlarımızı, haklarımızı, hayatımızı, mutluluklarımızı kullanabiliyor muyuz? Soluklanın. Dünyanın geri kalan yarısı bu haldeyken, şiddet görmeyen, okuyabilen, dışlanmayan, eşit muamele gören, en azından ayakları üstünde bu mücadeleyi savunabilen, eğitimli, kendi geliri olan kadınlar olarak şikayet hakkımız varmış gibi geliyor mu size? Biz bu hayatı başka kadınlar yaşayamadığı için yaşamak zorundayız. Doğudaki Ayşe 8 yaşında evlendirildiği için o hiç aşık olamadığından aşık olmayı yeniden denemeliyiz, onun için onun yerine… 16 yaşındaki Elif dayak yiyerek güne başladığı için onun uyanamadığı sıcacık yataktan kalktığımızda makyaj masamızda silüetimize gülümsemeliyiz, 48 yasındaki Fadime hiç o çantayı takamadığı için koluna, çantamızın kıtymetini bilmeliyiz, 35 yasındaki Hatice 5 çocuk doğurup tek başına bir film izlemek ne demek bilmediği için onun yerine tek başına sinemaya gitmekten keyif almalıyız. Bu hakkı onların yerine de kullanmalı, somurtmaya, hakkımız olmayacak kadar bu dünyanın haksızlıklarla dolu olduğunu görmeliyiz. Depresyona girip bir kanepenin üstünde günlerce oturacak vaktiniz yok kızlar. Size ihtiyacı olan kadınlar var. Size ihtiyacı olan kız çocukları var. El ele vermek zorundayız. Şiddete karşı, eğitimsizliğe karşı, çocuk evliliklerine karşı, çocuk ölümlerine karşı, bizimle aynı koşullarda dünyaya gelmeyen, dünyaya geldiğinde ailesi tarafından istenmemiş, utanç kaynağı olmuş, daha doğarken kaderi çizilmiş kadınların yanında olmak zorundayız. Onlar biz olabilirdik. Bizim sahip olduğumuz imkanlarla bir koltuk başında oturmaya, bize hakettiğimiz değeri vermeyen bir sevgilinin ardından ağlayıp vazgeçmeye, işyerimizde bizi ezmeye çalışan yöneticimizin baskılarından bıktığımız için pes etmeye, anlamadığımız bir iç huzursuzluğu veya merkür geri gittiği dolunay kanlı olduğu için iç sıkıntısı çekerek kendimizi eve kapatıp dışarıdaki zalim dünyayı görmezden gelmeye hakkımız yok.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Türkiye, Kanada ve Peru’nun ortak girişimleriyle 2012 yılında, kız çocuklarına karşı ayrımcılığın önlenmesi ve onların insan haklarından tam ve etkili bir şekilde yararlanmalarını sağlamak amacıyla 11 Ekim gününü ‘Dünya Kız Çocukları Günü’ olarak ilan etti. Birleşmiş Milletler’in Dünya Kız Çocukları Günü ilan ettiği bu günde biz de hep beraber ‘güçlü kızlar güçlü yarınlar’ demek için el ele vermeliyiz. Siz de bu farkındalık ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarında projeler üretmek için ayağa kalkın. Çünkü güçlü kızlar , güçlü yarınlar demek!