Uyanmak her gün yeniden doğmak gibidir. Her doğuş senden yepyeni bir sen inşa edebileceğin, dünyana ışıltı sunabileceğin bir fırsat. Her gün ama her gün yeni bir bilgiye kendine açıp, etrafında tanıdığın ve tanımadığın birine sendeki bilgi hazinenden değiş tokuş yapabilirsin. Hiç bir karşılık gözetmeden etrafında herhangi birilerine isimsiz iyilikler sunabilirsin. Kendine öreceğin pozitif bir ağdan bahsediyorum. Bu ağki olumsuz ne varsa ayna gibi yansıtıp hayatına teğet geçirecek kadar güçlü tutacak seni. Çok mu Polyanna oldu?
Düşün ve çek hayatına desem daha anlamlı olurdu kimimiz için. Nitekim sadece düşünmek emeksiz çok kolay geliyor. Aslında bu sistemi eleştiren ya da emeksiz şekilde kendini hayallere teslim eden iki grubun da unuttuğu şey hayatın düşlendiği gibi yaşanması gerektiği.
İnsan hep zengin bir hayat ister. Zenginlik varlık içinde olmaktır. Büyük bir ev ister ama yaptığı tek şey o büyük evlerde oturan insanların hayatını televizyonlardan izlemektedir. Bunu yaparken ise sadece beş metrekareye ihtiyacı vardır. Yabancı ülkelere seyahat etmek ister ama bir adet kitap okuyup hayalini kurmaz. Gitmek istediği ülkenin ne gündemini bilir ne kültürünü. Gidip tüketmektir amacı. Biriktirmek değil. Arkadaşlarıyla çok pahalı mekanlarda elitist kesimler, adına “cemiyet” denilen kimin dahil olması gerektiğine kulübün kendisinin karar verdiği, hepsi olmasa da büyük bölümü kibir etiketi ile nerdeyse üstün ırk iddiasında olan gruba dahil olma hayaliyle “ortamlar”da yemek yemek ister. Oysa yiyeceği aynı yemek, içeceği mis kokulu kahve aynı kahve, arkadaşları kendi seçtiği, hayatının bir bölümünü paylaştığı sevgili insanlarıdır, gerçeklerdir. Zengin olmaksa hesabında harcayamayacağın kadar çok paranın olması değil, yarınını düşleme fırsatın varken bugününü kaçırmayacağın varlığının olmasıdır. Şimdinin hakkını verebiliyorsan zaten varlıklısındır.
İnsan hep aşık olmak ister, büyük aşklar, büyük tutkular, sevilmek..En güzeli ve en iyisi tarafından. İnsan acaba sevmekte de istekleri kadar cesur mudur? Vermekte bencil olan, hesap yapan insan acaba neden çok aşık olunacağına inanır? Tutku duyuyor mudur? Ateşli olmak cinsel bir uyarılma haliyle bayağılaştıkça aşkın halleri hep -den halinde,”senden”, kalır. Sana gelmesi sadece tesadüf olur kanımca. Sevmek ve aşk bir çok insanda farklı olacaktır elbet. Bir elbiseyi giyinen herkeste o giysinin farklı durması gibi. Herkes kendine yakışan tarzı yakalamalı, kendisince sevmeli. Ama kimse çıplak gezmiyor sonuçta. Aşkın-sevmenin kendisine göre olmadığını iddia etmek o yüzden çıplak dolaşmaya benzer.
İnsan güzel olmak ister kendisine de en güzelini ister. Kendisini hep yarıştırır. Oysa “daha” kavramı hayattan atılacak olursa “mutlak” kavramıyla yer değiştirecek olursa veya “daha” insanları değil de sadece olguları yarıştıracak olursa içsel tatminsizlikler ve kendine güvensizlikler toparlanırdı. Toplumsal özgüveni zayıf sosyal birikinti gibiyiz. Küçük yaşlardan beri yarışıyoruz. Komşumuzun çocuklarıyla, sınıfımızdakilerle, semt çocuklarıyla, dershane, takımlarda, universitede… Takım olarak, grup içinde birbirini tamamlama, iyi yönleri keşfetme ve eksiği kapama konusundaki eksiğimiz toplumsal bir ayıp. Varsa yoksa “en iyi”, “en güzel”, “en başarılı”, “en zengin”. Toplumu zengin olmayan, mutlu olmayan, aşık olmayan insanın tek başına bunlara sahip olmasının anlamı nedir?
İnsan ister. Ama vermez. Sayfanın başına dönüp bilgi ve iyilik yapmakla ilgili paragrafı okuyunca hissedilen bir Polyannacılık kurgusu olmuştur.
Kendisinden uzaklaşan ve istemekten öteye gidemeyen insan toplulukları mıyız? Gerçekle holografik evrenimizi seçebiliyor muyuz?
Gerçek dünyamız… Gerçekte kim olduğumuz. Nelerden ne için kaçtığımız, yaşadığımız nelerin bizi üzdüğü, hayattaki misyonumuz, sahip olduğumuz gerçek dostlar, sevgililer, insanlar. Kim olursak olalım içimizi gören ve bizi yarı yolda bırakmayan ancak kimi zaman bizim yarı yolda bıraktığımız, kaybettiğimiz ya da hakettiği değeri sunamadığımız insanlar. Holografik hayatımız, olmaya çalıştığımız, öyle olursak daha güçlü, havalı veya muazzam göründüğümüze inandığımız kimi zaman kendimizin bile tanımadığı yeni bir ben, maskeli saçma, kibirli, egolu, cüzdanı ve unvanı şiştikçe sahte kalabalıklar, kalpler değil bedenler, duygular değil adrenalin gibi inişli çıkışlı değişimler, bilinmez kayboluş ve kimi zaman bir daha kendine varamayışlar.
Hala zaman varken insan kendine varmalı. İnsan kim olduğunu aynaya bakıp sormalı. Kimdi? Evet insan ister… Eve dönmeyi, yüreğine dönmeyi de ister. Ve insan ne kadar uzağa düşerse düşsün yine de kendinden uzağa düşemez. Bir tek soru kapıyı açar. Sen o yüzden kendini tamamlamayı iste!