Güne mutlu bir başlangıç yaptım bugün. Kendimde yaşayan hisleri ve hissedebilmeyi seviyorum. İnsanın tek beklentisinin kendisince hissedip dürüst bir insan olarak yaşamaya çalışması bazen uçsuz bucaksız bir özgürlük sunuyor. Bağlı, bağımlı.. beklentili, umutlu..barışık, bağışık kavramlarını ne kadar karıştırıyoruz düşündünüz mü? Bu sabah mutluluk kahvemi yudumlarken ben düşündüm.
Bağımlılık sahip olma hırsından doğan bir iyelik hali. Alışkanlıkların takıntı boyutu. Sana, senin dünyana ait olması gerektiğine dair bir hırs. Bu hırs “sevgi dolu” bakışlar ve vefakarlıklarla bir sarmaşık gibi etrafına dolanıyor. Bu sarmalın tüm ilişki şekli eşya hukukuna tâbi. Sen bir malvarlığı gibi ona aitsin. Bu aitlik ruh birlikteliği değil apaçık mizana eklenmiş duran varlık. Bazı ilişki tiplerinde amortisman kaybı bile yaratıyor. O denli eşya… o denli ruhsuz. Bu satın almanın çok cazip bir fiyatı var ama. Sevgi. Hayatını düzenleme, sarma, pofuduk sevimli bir yumağa çevirme. Karşılığında beğenilmeyen sen modifiye olacaksın, mesela burnun mu çirkin hop estetik, kilolu musun hop diyetisyen, göğüslerin mi küçük, basenin mi büyük, göbeğin mi kalın bi’bıçak altına bakar. Huylar elbet değişir. Hayatın her alanına, tüm detaylara nüfus edilir, dinlediğin müzik beğenilmiyorsa değişecek listesi, kıyafet seçimi olmamış bir tik de ona… uzar gider. Neden? Çünkü iki insanın ilişkisi bağlılık dolu olmalı. Böyle sarmallar, halatlar, gözle görülür “o benim” ipleri. İki arkadaş açısından da böyle. Aile ilişkileri açısından da. Ve hatta çalıştığımız şirketlere karşı da. Kurumsal bağlılık… Ki biz buna bağlı desek de bağımlılık. Hayatımızın her alanında nefes aldırmayan bu mülkiyet ilişkisinin adı bağlılık olamaz. Bağlılığın ipleri, halatları, sarmalları olmaz. Bir dış gücün teşviği, motivasyonuna gerek yoktur. İçten gelir. Damarlarının içinde geziyordur. DNA’na nüfus etmiştir. Sen olmuştur. Seni değiştirmez. Sana dahil olur. Mülkiyet ilişkisi kurmaz. Sevgi verirken beklentisi yoktur. Satınalma yapmıyordur. O kendi duygusudur, kendi duygusunu yaşıyordur. Bağlılık özgürleştirir. Bağımlılık köleleştirir. Nerde kendisi olamayan arkadaşlık grupları, maskeli samimiyetsiz gülümsemeleri yüzüne yapışmış çalışanlar, kendisi olamayan eşler görürseniz bilinki bağımlılıkla kurulan satın alma var. Parayla değil, duyguyla, emekle.Yine de bir satınalma ve mülkiyet ve eşya hukukunun bir parçası olma durumu…
Beklentili olma kavramını düşündünüz mü? Hepimizin beklentileri olmuştur. Maaşının artmasını beklemek, terfi beklemek, arkadaşının sana hediye almasını beklemek, sevgilinin seni çok sevmesini beklemek. Hayata karşı hep beklenti içindeyiz aslında. Umutsuzca beklenti içindeyiz hatta. Oysa umutlu olsak? Umutlu olsak kendimize inanırdık. Mutluluğu kendi huzurumuzda arardık. Sevilmeye çok ihtiyaç duyan insanların kendisini en çok ihmal eden insanlar olduğunun farkında mısınız? Umutlu olun. Kendinize inanın. Her güne bir yudum nefes, bir tutam gülümseme, bir ışıltı tozu atın. İşte sana umut tarifi.
Bir de barışık ve bağışık kavramı var tabi. Bağışık insanlar her şeyi normal algılar. Her şey doğru olabilir. Her şey başımıza gelebilir. Modern olmalıyız. Esnek olmalıyız. Bağlı olduğunuz, özgür olduğunuz, umutlu olduğunuzu öğütlediğim için hemen genişlik kavramı ve modernize kavramlarını da yanlış algıladınız değil mi? Eski sevgilinizin yeni sevgilisiyle kanka olmanız ve onun huysuzluklarını çekiştirmeniz ne özgürlük, ne modern olmak ne bağımsız olmak. Bu tamamen karakterinizdir. Sindiremediğiniz hiçbir şeyi yapmayın. Kendiniz olmaktan vazgeçmeyin. Barışık olun. Bağışık değil. Yani siz siz olun bir şey yaşarken içinize sorun. Tik listeniz olmasın. Bırakın kalbiniz karar versin. Konserve yapılmıyor, hissedince tükenmiyor. Kendi sınırsızlığınızı keşfedip kavramları karıştirmamanızı dilerim. Mutluluk kahvemin son yudumunu izninizle kendimle paylaşmak isterim.