Elimde bir kadeh. Masada kalabalık bir grup arkadaşım. “Herkes mi dertli olur” dediğim bir akşam. Herkesin bir mutsuzluğu baskın tonda.
“Ne umutsuz olduk” diye düşünüyorum. Kendimizce konuşuyoruz tüm ilgilerimizi. Ortak dil kullanamıyoruz “ben” odağından. Sonra biri “burcuca”, “ayşece”,”alice” konuşmayınca uyuşamıyor oluyoruz. Bizi tanımayan insanların bizim gibi konuşmasını, dilimizi çözmesini bekliyoruz.
Bir sürü sorun. Geneli yalnızlık ve anlaşılamamak odaklı. Geneli hata payı vermeden mayın tarlasında gezmek konulu. Hayır o yalnızların pek saygılı oldukları söylenemez. Ben odaklı olmak olabilir problemimiz. Ben, ben, ben dünyası. Bencilce bir hırs ve beklenti bizimkisi. Yalnız olmaktan şikayet etmemeli insan diye düşünüyorum dinledikçe. Sonra gerçekten iyiki yalnız diye düşünüyorum bunca ben’i görüp. Masada bir sohbet dönüyor farkediyorum. Yeni bir kız var, konumuz bu. Yeni bir adım. Dönüp bir an “çıkıyor musunuz” diye soruyorum. “Bazen” diyor cevap veren ağız. Ve ben artık cümle kuramıyorum.