Ne yazacağımı bilmiyorum. Sanırım kaybolmakla ilgili olur bugünkü yazım. Hani bi’yerde bulunmak istersin. Ama bir türlü nerede olduğunu bulamazsın. Bir türlü nereli olduğunu, nereye ait olduğunu, ne zamana ait olduğunu, hangi yılların, hangi dönemin insanı olduğunu bilemezsin. Kim olduğuna dair bir fikrin elbet olmasına rağmen bir türlü insanları kavrayamaz, ruhunun tarafını, ruhunla benzer olanı bulamazsın. Öksüz olmak gibi. Sokakta yaşamak… Kimsiz gibi. Kimliksiz gibi olmakla ilgili bugünkü yazım. Bugünkü yazım bulamadığın için kaybolmakla alakalı. Ne arıyor olduğunu bile unutmakla…

Bazen yolda kimsesiz, terkedilmiş deliler görüyorum. Kendi kendine konuşan. Kendi kendine gülen. Çok kendimden görüyorum biliyor musun? Hani bu dünyada parayla işin olmaz… Başarı dediğin etiketlerle sınanır. Sevgi dediğinin ne ile olduğu anlaşılmaz. Ben bu dünyayı anlayamadım. O yüzden o delileri sarasım geliyor. Sanki bir gün ben de o sınırı aşacağım ve onlardan biri olacağım gibi. Bugün sarayım yalnız kalmasın, varsın anlamasınlar ama bir gün beni anlamamasına rağmen içten bir sarılma ile bana “sen bunu arıyordun” diyecek biri çıksın gelsin diye. Özgürlük amaç.. Adalet amaçtı… Ama senin aradığın sadece ve sadece aşktı. Yılgınım. Acıyor. Her nefesimle acıyor içim. Kabul edemediğim bugünüm, gerçekleşmeyen, bir türlü benimle ilgili olduğunu benim bile anlayamadığım bir hayaller zinciri olan yarın… Üç noktalı cümleler. Bitmemiş. Tükenmeyen. Tüketemediğim. Bir kısmı hiç başlamayan tümceler. O ince sınırı geçmek üzereyim. Duyuyorsan işaret gönder. “Ey ruh, duyuyorsan üç kez…”