Ben mavilik düşledim evrenin boyutlarıyla dansımda. İçinden dökülen renkleri de sevdim. Kimi zamansa…
“Yeniden”. Bir başlangıcın motive edici ilk adımı. “Yine”, o başlangıçların süre gelmesi. Bu ikisi arasında sıkışan döngü kimi zaman çok kısır. Sezen Aksu’nun “geçer” şarkısını dinleyip o başlangıç noktasında ilk adımı atmaya cesaret etmeyen kaç kişi vardır ki?
“Hep aynı hikâye- gönlüm düşünce aşka”. İnsan gönlü kaç kere aşka düşer bilmiyorum. Ama benim geldiğim yaşta, “aşk” kelimesi yoğun bir sorgu altında biliyorum. Sanırım “hayal”, “tutku”, “talep”, “direnç” gibi anlamlarla yoğuruyoruz belli yaşanmışlıkların ardından. Saf bir talepsiz içsel heyecanı bulamıyoruz. Hesaplı kitaplı ya artık davranışlar.. Belki o yüzden. Devam ediyor şarkı, “Her ayrılık aynı/ Yalnız kişiler başka/ Hep aynı yalnızlık/Aynı tanıdık telaş”. Yaşadığımız birbirine eş hikayelerden bahsediyorum. Hayır kendi döngümüzdeki değil, birbirimizin döngüsüne de yansıyan eş hikayeler. Tamamlanamama. Anında tüketme. Anlamlandıramama. Kendini ve yalnızlığını sevdiğine dair kendine söylediğin binlerce cümle.
“Geçer, geçer daha öncekiler gibi/ Bu da geçer, neler neler geçmedi ki/Yine düşer deli divane gönlüm aşka, aşka”. Çünkü aslında “Aşka vurgunum ben!”
Hep aynı heyecan, aynı çocuksu hayal demek isterdim ama… Yoruluyor insan. Yeniden ve yine başlamaktan yoruluyor. Bir kez daha kendini anlatacak tek ama bir tek cümle dahi kurmak istemiyor. Bazen yalnızlığını sessizce ve saygıyla paylaşacak güvenilir bir yüreğe ihtiyaç duyuyor. Şöyle güçlü bir göğüs kafesine kafasını gömmek ve dünya yansa bile susmak istiyor. Saatlerce saç telleriyle oynayıp tüm aklındakileri aktarıyormuşcasına anlamsız ve de çok anlamlı yaşanmışlıklar diliyor. Bir kez daha. Yine ve yeniden başlamaya gücüm yok. Ama “aşka vurgunum ben!”.