Beni artık maskeler ve hiç gerçekleşmeme ihtimaline rağmen verilen sözler şaşırtmıyor. Beni şaşırtan her seferinde, yeniden inanarak, tertemiz başlangıçlar yapmak, yapabilmek. En inanmaz anımda elime uzanan eli tuttuğumda duyduğum başlama cesareti şaşırtıyor beni. En sakin halimde içime düşen yıldırım şaşırtmıyor. En daha derinleşmez dediğim anda biraz daha derin bir kazı olması ya da. Sanki her el gömüsünü kazıp kendini gömmek için var gibi. Yine de şaşırtmıyor.
Hikayeler “bir varmış, bir yokmuş” tadında. Üstelik hangi ara kim’ken hangi ara insanoğlu kendisi olabiliyor? Bir başkasının enerjisini, kendi enerjisini düzeltmek, kendisine nefes almak için ölüm öpücüğü tadında nefesini çalarken nasıl bunun adı “mutluluk” oluyor? Yarım kalan hikayelerde tamamlanamayan egosal beklentiler ne kadar “temiz” başlangıçları lekeleyerek “mutlu son” a adımlanabilir? Bir zamanların o en anlamaktan uzak kahramanları.. Şu kalbini sıkıştıran anların, gözyaşıların kahramanları…Umudu kesip geri adım attığında bu ağıtlar yerini bulsun ve kırıklıklar kendini onarsın diye mi taçlandırılabiliyor? Kendimizi değerli kılmaya karşı attığımız tamamlanmalar için mi? Kendisini yarım “mış” gibi hissettirenlere duyduğumuz tamlamalar kendimize saygı duymak için mi? Ben o kahramanlara şaşırmıyorum. Kendi kahramanlığını iddia edenlere de… Beni en çok şaşırtan sevme cesareti!
Ben şaşırmıyorum dünlerin acılarına. Yarından haber ver sen bana. Şaşırmıyorum maskeli insanlara. Kendini ortaya koyacak cesareti olmayıp kendisini başkalaşmaya itenlere şaşırmıyorum. Beni şaşırtan kendisi olarak kalabilenler.
Hepsi bir gün bitecek. Benim henüz anlamadığım ama inanmaktan vazgeçmeyeceğim evrenin adaleti lineer olmayan zamanı en orta yerinden delecek. Ve ben bu yüzden masumiyete inanmaya devam edeceğim. Bu yüzden devam edeceğim en temiz yerinde gerçekliğimi tutmaya. Çünkü kim nerde olursa olsun, insanlığı masumiyet mutlu edecek. O en son anda!