Ne güzel bir kelime değil mi? İçinde özgürlük, adalet, insanlık, var olmak, barış, yaşam, düzeni barındırıyor. Hür hissetmek. Olduğun gibi. Ayak uydurmaya çalışmadan. Varlığından utanmadan. Varlığınla rahatsız etmeden. Kimsenin varlığından rahatsız olmadan. İstediğine inanmak, istediğin şekilde düşünmek, istediğin biçimde yaşamak. Kimliğinin olması. Atalarının olması. Tarihinin olması. Dahası tarihinin sürdürülebilir olması. Yani senin de bir gün birinin atası olman. Varlığının hiçe değil, anlama dahil edilmesi tarih yazılırken. O tarihin bir satırında var olmuş olman. Ama şiirin, ama nefesin, ama aşkın, ama buluşun, ama kitabın, ama mücadelen, ama görüşün, ama eğitişin ile. Ve toplamının birlik olması. Öteki, beriki, ilerdeki, üstteki gibi dikey ve yatay anlamları ve farklılaştırmalar ile ayrışmadan, dirlik içinde. Tek bir medeniyet, tek bir ülkede, sınırlar olmaksızın bağlılıkla ait olarak. Ne güzel bir kelime “cumhuriyet”. Anlat anlatabildiğin kadar. Her cümlesi düşük, her ifadesi eksik. Sadece kelimenin kendisi tam. “Cumhuriyet”!
Her yıl, 29 Ekim’de bağımsızlığımızın ve Cumhuriyetimizin kutlamasını yapıyoruz. Ben küçük bir çocukken bayrak astığımız gündü, şiirler okuduğumuz, atamızın fotoğrafını göğsümüze yapıştırdığımız… Kimi zaman göğsüm kabararak, kimi zaman gözlerim dolarak dinlerdim. Şimdilerde 28 Ekim gecesinden sosyal medyaya gençliğe hitabe’yi koyuyorum. Bu davranışım bana “ben Cumhuriyetçiyim, ben gençliğim, ben özgürlüğüm” demenin bir yolu gibi geliyordu açıkçası. Hatırlatıyordum kendime, takipçilerime; “Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.” Mevcudiyetim! Varlığımı ve kimliğimi borçlu olduğum! Bir başkasının sayfasında da görünce, ki çoğumuz aynı davranışsal ölçüdeydik, en çok şu kısmı yine ve yeniden okumayı seviyordum; “Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Damarlarımdaki asil kan. Muhtaç olduğum kudret. Bu cümleler daha çok parmak ucumdaki klavye şövalyeliğime dem vuruyor gibi hissediyorum son yıllarda. Mücadele dediğin birine, bir olaya, bir gruba tepki ile değil, mücadele dediğin haksızlığa olur. Mücadele dediğin adalet için olur. Ama gün geçmiyor ki bir tarikat, yeni bir örgüt, yeni bir cephe açılmasın. Her dönem yeni bir düşmanımız var. Askerimiz, etnik gruplar, yazarlar, akademisyenler, basın mensupları, cemaatler. Gün geçmiyor ki yeni bir olay, yeni bir düşman, yeni bir bölünme çıkmasın. Aklım çok karışık. Beyaz ve siyah karıştı her şey griye çalıyor. Benim hakkım çalınıyor biliyorum. Komşumun hakkı. Dostumun hakkı. Öğretmenimin hakkı. Hakimin, savcının hakkı. Öğrencinin hakkı, kardeşimin hakkı, babamın, emeklinin, anamın hakkı. Benim payıma düşen hiç bana gelmeden ben hep borçlu oluyorum da, sonra hak yiyen gruplardan bir tanesi ifşa oluyor bakakalıyorum. Sonra bir tanesi daha ifşa oluyor. Derken diğeri. Hakkım hiç bana gelmiyor. Benim hakkım el değiştiriyor da sahibi olan bana nasılsa bir türlü ulaşmıyor, ulaşamıyor. Ben değil mücadele, müdahale edemiyorum. Hakkın varlığını ve bana aitliğini değil ispat iddia edemiyorum. Ama yaşıyorum çok şükür. Emeğimle, alın terimle, kimseye bulaşmadan, kimseye bel bağlamadan, kimseye biat etmeden. Hakkımı alamıyorum evet. Emeğimin de büyük bölümünü yasal olarak bölüp veriyorum eksiltmeden. Aman bir grup daha doysun, bir grup daha zengin olsun, hakkımı rahat rahat, özgürce yesin diye. Hesap sorayım desen kime hesap sorayım? Laiklik diyorum. İyi ki varmış zamanında. Cemaat düzeyine çekeli ve kaptıralı, tehlike de arttı. Bir cemaatten kurtul, diğerine yaklaş değil çözüm. Laiklik dediğin iyi ki var. Yarından korkmamak için.
Yıl 2016. Kutladık Cumhuriyet’i. Ne güzel kelimeydi. Hala özgürdüm. Hala bir solukta gizli hayat. Ve hala nefes hür. Mutluydum tüm sosyal mecralarda, özlediğim Atatürk ve bayrak resimleriyle hasret giderdiğim için. Derken…. Tam da bayramın adıydı. Tam da özgürlüktü, var oluştu, amaçtı. Gazeteyi basmışlar. Acaba niye? Acaba bu sefer suçlu kim, suç ne? Derken tam da adına yakışı bayramın ertesi günü, adından utanır gibi. Adına leke sürer gibi. Varlığa balçık sıvamak gibi. Umudu vurmak gibi. Yarını silmek gibi. Ve düşünüyorum. Ne güzel kelimeYDİ Cumhuriyet!